Bir veda havasında bu gece gökyüzü
yere değecek gibi yıldızlar,
kulaktan dolma korkularla
deprem bekler gibi ketum kaldırımlar.
…
Upuzun gecemin
sabah içtimasında güneşe tekmili
kaytarmışım senden belli
namlusu paslı bir uykuda..
Sanki yitirmişim seni
sol yanımda sağlam bir sancı.
Birkaç kaburgam,
seni korumak için feda etmiş kendini.
Şiirim..
İncinmişliğim..
Sen düştüğünde aklıma
Kepenk kapıyor hüzünler.
Pervasız bir çocuk
erik çalıyor bahçemden.
Cemre düşüyor ayazıma,
salkım salkım sözler topluyorum gönül bağımda;
tomurcuk gülücükler çiçek açıyor hırkamda.
Şiirim..
Eril halim..
Bedeninin kuytularında doğup
göğsümü kundaklayan
acz yangınım..
Şiirim..
Lal kalbim..
Boşa yanan cümlelerim.
1-3 nöbetlerinde öykündüğüm,
huzurlu uykum.
En üst rafta kurulmayı bekleyen,
çocukluk düşüm..
Sessiz kalma haklarına sığınıyor mevsimler.
Oysa hep sulhtan bahsediyor gülüşün.
Şiirim..
Esaretim..
Bağımlılık halim.
Senden başka herşeyi görme zorundalıklarında,
gıcırdamalarını duyuyorum gözbebeklerimin.
Canları yanıyor yerini yadırgayan serapların,
küçük bir çöl dudaklarım;
onlar için.
Yine de memnun seraplar,
en azından evlerini aratmıyor kuraklığın..
‘Düşsel’